İnsan olmak için ne gerekli sizce? Bence, anne babasının insan türünden olması yeterli… Peki ya “insan olabilmek” için ne gerekli? Bence bir çok artı özellik olmalı bunun için… Vicdan gibi, merhamet gibi, empati gibi, sevgi dolu olmak gibi, tüm canlıların yaşam haklarının eşit olduğuna inanmak ve buna saygı duymak gibi,…
Yani bana göre, insan türünden olunabilir ama “insan olabilmek” ciddi emek ister! “İnsan olabilmek”, bir çok artı özelliği üzerinde toplamış olmak ister! Özetle, herkes “insan olabilmeyi” beceremiyor ne yazık ki! Etrafımız “insan” görünümlü “mahlukat” kaynıyor adeta:( İnsan sevgisinden uzak, hayvan sevgisinden uzak, aslında canlı sevgisinden uzak; zarar vermek için fırsat kollayan “mahlukat”lar hem de…
Ve de hani bir söz vardır ya, “hayvan sevmeyen, insan sevmez” diye… Gerçekten de öyle… Bu tip insanlar tanıdım ben hayat yolculuğum sırasında… Hatta bir de, hayvan sever görünüp, evine hayvan almayan; evinde hayvanı olup, sokaktaki hayvanlara kör bakan insanlar tanıdım! Tanımaya da devam ediyorum…
Elbette hakkını vererek “insan olabilmek” için, hem düzgün bir genetik mirasa hem sağlam bir karaktere hem de bir çok artı değere sahip olmak gerek… Tıpkı temeli sağlam olan bina üzerine çıkılacak katlar gibi…
O televizyon haberlerinde izlediğimiz türlü çeşit insanlar; hayatın içinde her alanda, her yerdeler… Farklı bakış açısına, farklı bilgilere, farklı algılara, farklı köklere sahip, türlü çeşit insanlar… Başka başka ailelerden, ortamlardan, kültürlerden gelmiş insanlar… Kimisi eğitimli genlere, kimisi ise eğitimsiz genlere sahip insanlar… Davranışlarıyla/yaptıklarıyla, “insanı rezil de eden, vezir de eden” insanlar…
İnsan Olmak mı Zor? Yoksa İnsan Olabilmek mi?
Taa çocukluk yıllarından başlayarak; değer görmeden, önemsenmeden, emek verilmeden, kendi haline bırakılmış olan insan yavrularından tutun da… Özel okullara gönderilip, her türlü ihtiyacının para akıtılarak karşılanabileceğini sanan anne babalarca büyütülmüş; dünün çocukları, bugünün büyükleri insanlar var bu hayat yolunda!
Bu arada, “özel okul” konusu geçmişken, değinmeden geçemeyeceğim… Bence, para ile iyi öğretim verdiği sanılan/umulan bu “özel okul”lar aslında; müşterisi çocuklar olan ticarethanelere dönüştü ne acı ki!
Haa evet içtenlikle söylemeliyim ki, istesem de bu tip okullara çocuklarımı gönderecek kadar sınırsız param yok zaten! Ama önemli olan soru şu: “param olsa gönderir miydim peki?” Yanıtım çok net; “kesinlikle göndermem!”
Göndermem çünkü, çocuklarımın odak noktasının “para ile satınalınabilen bir öğretim” olmasını istemem… Göndermem çünkü, paranın herşeyi satınalabileceği yanılgısı içinde olan arkadaşları olsun istemem… Göndermem çünkü, çocuklarımın çevresinde “-mış gibi yapan”, “maske takmış” çalışanlar, öğretmenler ve yöneticiler olsun istemem…
-Mış gibi Yapan Değil, İçten ve Dürüst Olmak Gerek!
Elbette her alanda olduğu gibi, bu alanda da istisna denebilecek, idealist insanlar/çalışanlar/öğretmenler/yöneticiler olabilir! Benim sözüm, kesinlikle istisnalara/sıradışı olanlara değil, sıradan davrananlara…
Öyle anne babalar tanıdım ki; çocuklarını cam fanusta ya da sırça köşkte büyütüp de, yetiştiremeyen… Öyle anne babalar tanıdım ki, önce kendi insan olmayı başaramadığı için, aslında çocuğundan da umut kesilmesi gereken… Öyle anne babalar gördüm ki; daha insan olabilmeyi başaramamış ki, “nasıl anne-baba olsunlar bunlar şimdi” dedirten…
Üzerinde düşünmek istemeyebilecekler için, yalnızca sözcüklerle oynamak gibi görünebilecek bu yazdıklarım, aslında öylesine derin mesajlar içeriyor ki; elbette anlamak isteyenlere… İnsan olmak ile insan olabilmek, çocuk büyütmek ile çocuk yetiştirmek, anne baba olmak ile anne baba olabilmek, eğitim ile öğretim arasında küçük gibi görünen ama öylesine büyük farklar var ki… Önemsiz gibi algılanan ama o kadar önemli ayrıntılar saklı ki!
Verdikleri örneklerle birileri için yapıcı olmayı planlarken, başka birileri için yıkıcı olan, ama bunun ayrımında bile olamayan insanlar… Küçük düşünen ama kendini büyük sanan insanlar… Hatası yüzüne vurulmadıkça, kendini kusursuz sanan insanlar… En acısı da, mevki/para/güç sahibi olmakla, insan olduğunu sanan insanlar…
Hep diyorum ya, “çürük elmalar” hayatın her aşamasında, her yerinde… Geçenlerde, çocukları rutin doktor kontrolüne götürdüğümüzde, farklı bir insan manzarasıyla daha karşılaştım! Tam da “güler misin yoksa ağlar mısın?” dedirtecek cinsten…
Bilgi Sahibi Olmadan, Fikir Sahibi Olmamak Gerek!
1,5 – 2 yaşlarında, büyük olasılıkla idrar yollarında sorun olan bir erkek çocuğu ile annesi de hastaneye gelmişlerdi… Çocuğun steril idrar kabına çişini yapması gerekiyor! Belli ki, idrar analizi istenmiş… Anne peşinde, çocuk önde koşturup, duruyorlar… Bu arada anneden yükselen vaatleri duymalısınız! Lafın gelişi tabii böyle yazıyorum, biliyorum ki duymanıza olanak yok;) Ama ben size duyduklarımı aktarabilirim elbette…
Anne, çocuğuna çiş yapması karşılığında, şeker ve çikolata vermeyi vaat ediyor! O sırada, çocuk koşarak, bizim kuzucuklarımızın yanına geliyor… Belli ki oyun oynamak istiyor… Çocuk işte, aklı fikri oyunda… Ama annesi öyle bir hamle yapıyor ve çocuğu öyle bir hızla kolundan yakalayıp çekiyor ki, görmeniz gerek! Bir yandan da bas bas bağırıyor: “çabuk çekil onların yanından, hasta onlar, dokunma onlara, hasta olacaksın!”
Buradaki çelişkiyi görebildiniz mi acaba? Bir yandan 1,5 – 2 yaşındaki çocuğuna “şeker-çikolata” vaat ederek, sağlıksız bir beslenmeye zemin hazırlayan ve çocuğun sağlığını orta – uzun vadede riske atan, yazık ki bunun ayrımında olmayan bir anne… Öte yandan ise, çocuğunun nezle/grip gibi bir hastalık kapmaması için psikolojisini bozmuş olmayı bile gözardı edebilen bir anne…
İnsan Olabilmenin Sırrı; Ayrıntılarda Saklı!
Bu arada, bizim bal kızlarımız hasta değildi aslında, yalnızca rutin kontrol için gitmişlerdi hastaneye… Gerçi bir annenin, üstelikte hastane ortamındayken; oraya gelen her çocuğa potansiyel hasta muamelesi yapması çok normal tabii… Burada normal olmayan; o kadar küçük bir çocuğa hatta bebeğe “şeker/çikolata” gibi sağlık için zararlı yiyecekler teklif etmesi… Oysaki anne, çocuğuna çok daha yararlı önerilerle de gidebilirdi değil mi? “Hadi çişini yap, oyun oynayalım” ya da “çişini yap da, oyun parkındaki şu arabaya seni bindireyim” gibi…
Bir önemli ayrıntı da şu, çocuklarınıza yapacağınız tekliflerinizi şarta bağlamadan, “eğer”li ifadeler kullanmadan yapmaya özen gösterin! Yani, “eğer çişini yaparsan, oyun oynarız” değil de; “haydi önce çişini yap, sonra da oyun oynayalım” şeklinde… Öğrenip de, doğruluğuna ikna olduğumdan beri; ben de kızlarımla iletişimimde bu tarz yaklaşıma çok özen gösteriyorum…
Tabii, eğer durumun idealine bakarsak, aslında anne-çocuk arasındaki bu tip teklifler; çocuğu çok küçük yaştan rüşvete alıştırıyor olması nedeniyle hiiiç önerilmeyen türden yaklaşımlar!
Ama ben dahil çoğu anne, “bile bile lades yapmak” durumunda kalıyor çoğu zaman! Zira, burada da teori ve pratik arasındaki o yaman çelişkiyi görmek çok mümkün… Madem ki hayat, bizi bazen bu tip ikilemlerde bırakıyor! O zaman, hiç değilse olabildiğince yumuşatarak, zararlarını en aza indirerek bu tip teklifleri yapmak; daha kabul edilebilir olur diye düşünüyorum!
Her fırsatta vurgulamaya çalıştığım üzere, hakkını vererek anne/baba/ebeveyn olabilmek için, yoğun özen ve emek şart! Sanılanın aksine, anne olabilmek için doğurmak yetmiyor… Tıpkı bu somut örnekte olduğu gibi…
İnsan Var, İnsan Var!!!
Hayat yolculuğum sırasında, yolumun kesiştiği, teğet geçtiği ya da paralel yolda kalsam da gözlemleme şansım olan türlü çeşit insan oldu… Kimisi vardı ki, insanın hası; kimisi de tam bir yüz karası…
Kendini akıllı sanan aptallar… Pozitif görünmeye çalışan negatifler… -Mış gibi yapıp sevimli görünmeye çalışanlar… Aklısıra yanındakinden puan toplamak adına, sözde iyilikler yapanlar ya da iyilik yapar görünenler… Benzer durumları yaşamamış da olsalar, ahkam kesme ukalalığında olanlar… Empati nedir bilmeyip de, bildiğini sananlar… Ve daha neler neleeerrrr! Bana göre, tüm bu insan görünenler, “arızalı ruh”lardan başkası değiller…
Ne acı ki, insanların büyük çoğunluğu; paylaşılan yaşanmışlıkları/deneyimleri gözardı ediyor… Sanıyorlar ki, o yaşananlar bizim başımıza gelmez… Evet kısmen haklılar… Birebir aynısı başlarına gelmeyebilir ama illa ki herkesin payına düşen zorluklar var şu hayatta! O yüzden aslında, başkalarının deneyimlerine de kulak tıkamamak gerek diye düşünüyorum! Zira, bu bakış açısı birşey kaybettirmez ama çok şey kazandırabilir!!!
Ben bugüne kadar, sorunu olmayan ya da zorluk yaşamayan bir insan görmedim! Elbette, zorluk dereceleri, yaşanılanlara yüklenen anlamlar, algılar, bakış açıları, yapılacak çıkarımlar; kişiden kişiye değişebilir! Değişmeli de zaten! Zira, ne kadar farklı insan, o kadar farklı yaşanmışlık, o kadar farklı hayat…
Ama sonuçta geldiğim nokta, Mevlana’nın o çok sevdiğim sözündeki gibi: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
Dilerim ki, hayat bizleri; niyeti iyi, gönlü güzel, yüreği koskocaman, komplekssiz insanlarla karşılaştırır!!!
Bilgi, GÜÇtür! Güçlü olmak için, okuyun ve FARKINDA olun!
Yeni Paylaşımlarımı; Gelen Kutunuzda Görmek için
Paylaşımlar listemize abone olmak için, Şimdi Kayıt Ol butonuna tıkladıktan sonra, lütfen posta kutunuzu kontrol ediniz ve gelen onay linkine tıklayarak, aboneliğinizi başlatmayı unutmayınız! Spam, junk veya istenmeyen posta bölümlerinizi de mutlaka kontrol ediniz!
Abone Olduğunuz için Teşekkür Ederiz!
Bir şeyler yanlış gitti!